16 Mart 2008 Pazar

Alışma süreci devam ediyor

Gün başına düşen yaşanan şaşkınlık sayısı azalmakla beraber değişik şeyler olmaya devam ediyor ve giderek alışıyorum.
- Evde 4 kişi kalıyor ama çoğu zaman 2-3 kişiyiz. Fransız elemanı pek görmüyorum, sık sık başka yerde kalıyor ve de sabahları geç çıkıyor sanırım. Tunuslu paso evde film-dizi izliyor. Pek sosyalleşemedik kendisiyle. Pek ingilizce konuşamıyor, benim fransızcam da yetmeyince daha evvel tarzanca dedigim dil devreye giriyor, o dilde de muhabbet edilmiyor, konuşulması gerekenler konuşuluyor sadece. Bi de domuz eti yediğimi öğrenince biraz soğumuş olabilir benden :) Ingiliz eleman sevimli, universitede ogrenci zaten, pozitif biri. Arada bir arkadaşları geliyor, şamata yapıp ses çıkarıyorlar ama çok değil, haftada 1 veya 2 akşam. Benimle çok yavaş fransızca konuşuyor öğreneyim diye, kendisi de eylülde gelmiş, geldiği zaman benim gibi konuşuyormuş burda toparlamış. Tabi benim toparlamam zor, işyerinde ingilizce konuşuyorum evde de günde 8-10 cümle falan, sokakta da pek gerekmiyor. Olduğu kadar artık.
- Evde hatun olmaması iyi değilmiş, kimse temizlik yapmıyor :) Haftasonu mutfakta yerleri sildim, bi de mutfağa bağlı cam balkon vardı, hiç el değmediğinden gayet pisti, örümcek ağları, araba yedek lastikleri falan, orayı toparladım, temizledim. Güzel oldu, manzaraya (karlı dağlar) karşı oturup bilgisayar başında olabiliyorum. Diğerleri pek ilgilenmedi, temizlenince ilgilenirler mi bilmiyorum ama gayet efektif kullanmaya niyetliyim.
- Teknede hatun uğursuzluk getirir derler eski denizciler. Bilmem niye demişler. Hatununa bağlı tabi. Ben de analoji yaparaktan, evde hatun temizlik getirir diyebilir miyim acaba, tabi hatununa bağlı. İnsana kendi pisliği pek dokunmuyor da başkasınınkini temizlenmemiş görünce çok batıyor. Banyoda başkasının kılını, lavaboda başkasının sakalını, mutfakta başkasının yıkamadan ortada bıraktığı tabağı çatalı. Yaş ilerleyip maddi durum da iyileşince herkes yalnız evi tercih ediyor. Özellikle burda maddi durum önemli. Ben bir oda için 350 Euro veriyorum. Evde 4 oda var düşünün. Tek kişilik, stüdyo gibi veya bir oda bi salon gibi yer tutarsam da 450-500 euro civarı. Dolayısıyla geliri 1000 euronun altında olan birinin düşünemeyeceği bir seçenek. Ben biraz da iş yerinde sosyalleşemezsem evdekilerle takılırım diye tercih etmiştim ama gerek yokmuş, iştekiler kafa elemanlar ve evde pek hayat yok.
- İş süper, akademik amaçlarım açısından da işler yoluna girdi, artık verimli ilerleyebileceğimi umuyorum. Elemanları sorarsanız, doktora öğrencileri ve postdoclardan oluşan süpermultinasyonel bir ortam var. Öyleki bazen öğle yemeğinde 20 kişilik masaya oturuyoruz ve aynı milletten kimse olmuyor. Beraber dışarı çıkmaya veya spor yapamaya da başladık gibi. Bundan sonrası daha rahat geçer diye düşünüyorum.
- İki tane hoca var bizim grupta. Zaten ders verilen bir okul değil, araştırma enstitüsü. O yüzden hoca dediğimiz doktora öğrencilerine supervisor’luk yapan kişiler. Hiç gergin bir ortam yok, bizdeki gibi hocalar asistanların tepesine dikilip sıkboğaz etmiyorlar, ama herkes görevini yapıyor sanki. Demek ki zorunluluk başka bir şekilde geliyor. Eğer işlerini iyi yapmazlarsa uzun vadede görevlerine son veriliyordur belki. Çünkü bizdeki gibi bi kere devlet memuru oldun mu işten çıkarılmaman veya öğrenciliğin süresince (6-7 yıl) işini iyi yapmasan da asistan kalman mümkün olmayabilir.
- Havalar iyileşti, bisiklet aldım. Hep özendiğim ama Ankara’da yapamadığım (çünkü mümkün değil) bisikletli yaşamı, iş yerine bisikletle gidip gelmeyi mesela burda yapabilecek miyim?

İsviçre izlenimleri.. pek yakında..

1 yorum:

oyluuu dedi ki...

yalincim heyecanla takip ediyorum yazi dizini, gitmis gormus kadar oluyorum, sosyallesmeye, bisiklet turlarina, karli daglara karsi ders calismaya devam:)