26 Eylül 2007 Çarşamba

Facebook

“Facebook’unuz var mı? Özel bilgilerinizi riske attığınızı hiç düşündünüz mü?” diye başlayan bir sunum dinlemek isterseniz tıklayın. http://albumoftheday.com/facebook/

Facebook’unuza koyulan bilgilerin ve hatta bu bilgilerden yola çıkılarak çeşitli kaynaklardan (gazete, dergi, instant messaging, e-posta, kredi kartı bilgileri) toplanan ekstra bilgilerin nasıl kullanılabileceği üzerine bir sunum.

Rahatsız olabileceğiniz başlıca iki konu var. Birincisi bu bilgilerin çeşitli şirketlere satılıyor olması ve üzerinizden para kazanılıyor olması. İnsanlar hakkında bilgi toplayıp bunu üzerine strateji kuran pek çok firma var (bankalar örneğin). Bu belki çok rahatsız etmiyor olabilir. Benim hoşuma giden bir hizmet sunulduysa bana ve severek kullanıyorsam, para kazanan da kazansın denilebilir. Ancak ikinci konu bu bilgilerin ABD’nin ulusal çıkarları için kullanılıyor olması (onlara da satılıyor olması). CIA (Merkezi haber alma teşkilatı) pek çok ülke hakkında deli miktarda bilgiyi veri ambarlarında depolayıp analiz ederek ülke çıkarlarını korumak için strateji geliştiriyor. ABD’nin ülke çıkarlarıyla neyin korunduğunu hepimiz biliyoruz. Dün de Can Dündar’ın yazısında benzer bir konu vardı. Yine Amerika’daki bir kurumun Türkiye hakkındaki bir analiz sonucu ve ABD’nin iyiliği için ne yapılması gerektiği. Örneğin ılımlı İslamcılar’a destek verilmesi (parasal destek de dahil), yakınlaşılması, laiklerin fikirlerini değiştirmek amacıyla milliyetçi ve sol akımlara yaklaşmasının engellenmesi gibi.

Esen ve Facebook’suz kalın..

10 Eylül 2007 Pazartesi

Thessaloniki

Nam-ı diğer: Selanik. İş gezisi için bir haftalığına gittim. Gerçekten de iş gezisi oldu, pazartesiden cumaya sabah 9:00 akşam 19:00 çalıştım oradaki elemanlarla. Ama başka bir ülke, başka bir dil, başka ortamlar, değişiklik iyi geliyor insana. Böyle iş gezisinin gözünü seveyim.

Hırvatistan yazısındaki gibi kısa coğrafi bilgilerle bir giriş yapalım. Komşumuz olduğu için çoğumuz az çok biliyoruz ama her zaman öğrenecek şeyler mevcut.

Yüzölçümü 130,800 km2, kıyı uzunluğu 13,676 km, nüfus 10.7 milyon, ada sayısı yaklaşık 2000. Daha ayrıntılı bilgi için yine CIA Factbook. Benim şaşırdığım ise tarihleri oldu. 1829'da Osmanlı'dan bağımsızlıklarını elde etmişler. Bundan sonra biz sadece birinci dünya savaşında Anadolu'yu işgal ettiklerini ve 9 Eylül 1922'de onları İzmir'de denize döktüğümüzü biliyoruz. Ikinci dünya savaşı sırasında iki kere işgal altına girmişler, sonra krallık ile yönetilmişler, 1967'de askeri darbe ile kral kovulmuş ve 1974'te ilk seçimler yapılabilmiş. Yeni bir demokrasi yani ama sadece 7 yıl sonra Avrupa Birliği'ne girmişler.

Ben oraya gittiğimde feci orman yangınları henüz kontrol altına alınabilmiş değildi. Kontrol altına alındığında ise 63 kişin yaşamını yitirdiğini ve yüzölçümünün %2'sinin yandığını öğrendim. Yani 2600 km2. Bizde orman yangınları hektar cinsinden ifade ediliyor (1 hektar = 10000 m2), hesapladım, 260000 hektar yapıyor. Çok çok kötü..

Kendi alfabeleri var biliyorsunuz. Önceki gidişimde (6-7 sene önce) de birkaç harf kapmaya çalışmıştım. Bu sefer daha da ilgilendim, bir de yanımda benimle ilgilenen yunanlı bulunca sora sora bayağı bir öğrendim. Matematikle biraz münasebeti olmuş biri olarak, alfa beta mü nü theta omega delta psi ksi gibi birazını biliyordum, zaten sadece 24 harflari var. Yalnız büyük ve küçük yazılışları değişiyor, bir de yanyana gelen bazı harflerin okunuşu değişik. Ayrılırken hemen her kelimeyi okur hale gelmiştim, tabi küçük bir ayrıntı, anlamları konusunda bir fikrim yok:))

Türkçe ile ortak bazı kelimeler var, özellikle yemekler: musakka, pita (pide), caciki, karpuzi, balıklar: kalamari, cipura, levreki, midya, bazı başka kelimeler: beton, tavli (tavla). Bazı kelimelerin de okunuşu aynı ama anlamları değişik. Ekmek: tatlı hamurişi anlamında kullanıyorlar. Araba: El arabası anlamında kullanıyorlar.

Kültür yakın olunca, benimle ilgilenen de olunca kendimi hiç yabancı hissetmedim. Zaten şehir aynı İzmir. Kordonboyu var, enternasyonal fuar alanı var, parklar, kafeler, bir tek Atatürk heykeli yerine Büyük İskender heykeli var. Ayıp etmişler, denize döktü diye heykeli konmaz mı bi insanın:)




















Şehir merkezinde Aristoteleous Meydanı, üstteki denize bakarken, alttaki şehre bakarken. Foto: Yalın






































Meydanın kenarındaki kafelerden görünüm. Foto:Yalın

Kordonboyu. Deniz biraz pis, rüzgarla çok çöp geliyor. Zaten inşaat için kapatmışlar bir kısmını çitlerle, yürümesi, o kısımda yürümesi zevkli değil. Çöp temizleyen ufak bir tekneyi çalışırken gördüm yalnız, güzel bir fikir. Kaldırımları süpüren araçların deniz versiyonu. Denize girmek için şehrin 30-40 km. uzağındaki yarımadaların olduğu bölgeye gitmek lazım. Haritada üç parmak var denize uzanmış, o bölge, Kalkidiki adı. Foto: Yalın






White Tower diyorlar. Şehrin sembolü denilebilir. İçerisi aynı zamanda müze. Eski zamanlarda zindan olarak kullanılmış sanırım hatta işkence için. Bu kötü görev (kırmızı kan) ile tezat oluştursun diye Beyaz Kule demişler.




















Büyük İskender Heykeli. Foto: Yalın

Bir de Atatürk'ün doğduğu evi ziyaret ettim. Türkiye Konsolosluğu ile aynı bahçede. Her gün 10:00-17:00 saatleri arasında gezilebiliyor. Rehber de var, evle ilgili bilgi veren. Benim şanssızlığıma bir Türk kafile ile aynı anda gezdim. Ellerinde makine, Ispir gibi, pardon Japon turistler gibi, herşeyi çekiyorlardı. Atatürk 7 yaşına kadar yaşamış o evde, sonra tarlada kargaları kovaladığı yere ve sonra da yatılı askeri okullara gitmiş sanıyorum. Ben fotoğraf çekmedim ama çekeceklerimden daha güzelleri ve ayrıntılı bilgi Kültür Bakanlığı sayfasında var. Sol üstteki manüden Atatürk bağlantısına tıklayın.

Bol gezili yaşamlar diliyorum herkese...