3 Ocak 2010 Pazar

Kızgınlık üzerine

Uzun süreli blog suskunluğumu bozmama neden olan şey bir kitap. Ama kitabın içeriğine geçmeden önce kitabı okuma nedenine de değinmek istiyorum. Bir süredir psikolojik gelişimim üzerine çaba sarfediyorum. Sevdiklerimle olan iletişimimi kuvvetlendirmek için çıktığım bu yolda dinlemeyi ve anlatmayı becerebilmek, insanın kendini dinlemesi, duygularını anlaması gibi pek çok konuda daha önceki 'mühendis' hayatımda yaşamadığım tecrübeler yaşıyorum. Düz mantıkla geçen o uzun yılların ardından insanın kendini ve başkalarını farklı bir gözlükle incelemesi yeni bir dil öğrenmek gibi.

Kitabımız Leyla Navaro'nun Bir Cadı Masalı adlı kitabı. Bu arada kitabı bana tavsiye ettiği için Mustafa'ya da teşekkürler. Kitap kızgınlık üzerine ve öncelikle kızgınlığın diğer temel duygulardan beslenerek içimizde oluşan bir his olduğunu anlamamız lazım. Eğer birine kızgınsak, ya kırılmışızdır, ya üzülmüşüzdür, ya utanmışızdır, ya kıskanmışızdır, ya engellenmişizdir, ya küçük düşmüşüzdür, ya kaygılıyızdır, ya da anlaşılmadığımız hissine kapılmışızdır. Öfkeyi ise, kızgınlığın birikmiş hali ve kontrolsüz, orantısız bir tepkisi şeklinde tanımlayabiliriz.

Kitabın esas önemi kızgınlık oluşturan durumların cinsiyete göre nasıl değiştiğinin analizi. Ve bir erkek için en vurucu tarafı da erkeklerin pek çok duyguyu ifade etmekten yoksun olduğunu öğrenmek. Bazı ortamlarda 'duygu kabızı' denilen bu durum aslında o duyguları hissetmemek değil, hislerinin farkında olmamak ve bunu aktaramamak sonucu olan bir şey:

"Kültürel baskılar ve eksik (psikolojik) eğitim sonucu, erkekler duygularını kolaylıkla tanımlayıp ifade edemezler, çünkü hislerini tanımlamayı öğrenmemişlerdir. Ayrıca bilseler bile bazı duyguları ifade etmeleri çevreleri tarafından yadırganacak, 'erkeklik'leri sorgulanacaktır. ...
Duygularını dile getiremeyen erkeklerin bu sıkışık durumlarda (üzüldüklerinde, kırıldıklarında, çaresiz hissettiğinde mesela) başvurdukları yollardan biri de kaçıştır. Ya ortadan kaybolarak ya da kendini işine, TVye, gazetelere futbola vererek kaçılır, ya da erkek ortamları olan kahveye, bara gidilir. Veya ilişki içerisinde içe kapanarak, yanındaki insandan uzak durup iletişimi azaltarak yapılır...
Bu davranışlar, çevredekiler, eşi, çocukları tarafından olumsuz bir biçimde algılanır, ilgisizlik, uzaklık, sevilmeme duyguları çağrıştırır. Bunu bir erkeğin eksikliği, öğrenmemişliği, çekingenliği olarak algılamak bir kadın için oldukça zordur...
Duygu yoğunluğuna genelde daha aşina olan kadın, erkekle de aynı düzeyde bir iletişim kuracağını beklerken, erkeğin aniden ortadan kaybolmasına, mesafe koymasına bir anlam veremez, veya verdiği anlam, reddedilmişlik, istenmemek, yalnız bırakılmışlık olur."

Bununla beraber, erkek kızgınlığını ifade etmeyi çok iyi öğrenmiştir, çünkü toplumsal olarak erkeğe yakıştırılan, en azından mazur görülen bir tavırdır. Erkek ifade etmeyi bilmediklerinden yola çıkıp, ifade etmeyi bildiği kızgınlık duygusuna ulaşır. Örneğin:

"Utanç, insanın kendini kötü hissetmesine yol açıp onu zayıf duruma sokar, kızgınlık hiç değilse bedeni seferberlik haline geçirip, güçlü ve iri hissettirir. Bu gibi durumlarda kızgınlık bir süre için de olsa utanma ve bundan duyulan üzüntü duygularını bertaraf eden bir kaçış yoludur."

Gerçekten de dahil olamadığım kız-kıza duygu-yoğun bir muhabbette nasıl da ortamdan kaçıyorum, kırıldığımda nasıl da sessiz kalarak iletişimi azaltıyorum, utandığımda, çaresiz hissettiğimde nasıl da karşı tarafta bazı hatalar arayarak, hatta bazen konuyu saptırarak kızgınlığa yöneliyorum.

Bana doğrudan oturmasa da, aile babalarına oturacak bir çözümleme de şu şekilde:

"Erkek eve geldiğinde kendini acemi, kendisi dışında gelişmiş ve beceriksiz hissettiği bir duygu dünyasının içinde buluverir. Neyi nasıl yapacağını bilemediği, kestiremediği bir dünyadır bu. Olayları kontrol edememekse erkeklik duygularına ters düşmektedir. Bununla başedebilmenin en kolay ve geçerli yolu mesafeli davranmak, TV veya gazeteye sığınmaktır. Nice erkek evde anlayamadıkları, beceremedikleri duygusal durumlar ve dilden kaçabilmek için kendini işine veya daha erkeksi aktivitelere adar. Diğer yandan, duygu faaliyetlerini küçümseyip, alay konusu ederek kendini bunlardan korumuş olur.
Buna karşılık herşeye rağmen ilişkiye girmek zorunda ise, genelde kızıp bağırır ve bu konuda karşı tarafı ürküterek kendini savunmaya alır."