29 Ocak 2008 Salı

Okula Yüz Verin!

ODTU Mezunları Derneği'nde çıkan "herkes cebinden 100 YTL verirse bir okul yapılır" sözünden hareketle başlayan çalışmalar şu anda ODTU sınırlarını aşmış durumda ve Okula Yüz Verin kampanyası olarak ilerliyor. Umarım nihayete erer. En azından Mezunlar Derneği'nde çeşitli bireylerin bu parayı cebe indirmeyeceklerine eminim. İnsanın bir bağış yaparken en emin olmak istediği şey de budur herhalde.

28 Ocak 2008 Pazartesi

Batılı olmayan halkların çelişkisi

Yine Amin Maalouf’un Ölümcül Kimlikler’inden bir alıntı. Kitap gerçekten çok derin ve sanıyorum okuyan herkes daha önceden kafa yormuş olduğu, hayatında gözlemlediği noktalarda kendinden bir şey buluyor ve o kısımlara dikkat kesiliyor. Şimdiki alıntım çoğu kişiyi etkileyecektir:

“Kaç kuşaktan beridir, varlıklarındaki her adımda bir teslimiyet ve kendini inkar duygusunun eşlik ettiği Batılı olmayan çeşitli halkların nasıl hissetmiş olabileceği pekala hayal edilebilir. Bütün bilgi ve becerilerinin miyadını doldurmuş olduğunu, ürettiklerin herşeyin Batı’nın ürettikleriyle kıyaslandığında değersiz kaldığını, geleneksel tıbba bağlılıklarının batıl inançlardan kaynaklandığını, askeri değerlerinin uzak bir anıdan başka bir şey olmadığını, saygı duymayı öğrendikleri büyük adamların, büyük şairlerin, bilginlerin, askerlerin, azizlerin, seyyahların dünyanın gözünde hiçbir değeri olmadığını, dinlerinin barbarlıkla suçlandığını, kendi dilleri artık sadece bir avuç uzman tarafından incelenirken, ayakta kalmak, çalışmak ve dünyanın geri kalanıyle bir bağlantıları olmasını istiyorlarsa başkalarının dillerini öğrenmek zorunda kaldıklarıbı kabul etmeleri gerekti onların… Bir Batılı’yla konuştuklarında, bu neredeyse asla onların dilinde değil, Batılı’nın dilinde olmuştur. Akdeniz’in güneyinde ve doğusunda İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve İtalyanca konuşan milyonlarca insan bulabilirsiniz. Buna karşılık kaç İngiliz, Fransız, İtalyan ve İspanyol, Arapça ya da Türkçeyi öğrenmekte yarar görmüştür?”

Bence Akdeniz’in güneyinde ve doğusunda yukarıdaki paragrafın en az geçerli olduğu ülke Türkiye olmasına rağmen ciddi ölçüde gerçekle, benim gözümdeki Türkiye gerçeği ile örtüşüyor. Ciddi ölçüde tarihi ve vatani değerlerle beslenerek büyütülmemize rağmen aslında dünyada bulunduğumuz yerin oldukça aşağılarda olması çelişkisini hangimiz yaşamadık? Bilimsel, sosyal, kültürel alanda geriliğimizin bilincinde olup bir Batılı ile iletişim kurarken bir yandan da içimizde bir yerde “hiç de aşağı olmadığımızı” ya da “bulunduğumuz yeri haketmediğimizi” haykırma isteği uyanmadı mı? Bugün bu fark giderek kapanıyor olmasına rağmen hala “bir Türk” bir Batılı ile ancak karşılaştırılabilecek bir başarıya imza attığında milli gurur olarak basına manşet oluyor, çünkü hala alışılmadık bir durum.

Kutsal kitaplar net konuşmazlar

Liseden beridir dinle ilgili tartışmalarda, savunulan farklı/zıt görüşler için Kuran’dan alıntı yapılarak destek aranmasına şaşırırım. En basitinden barışı vurgulamak için falanca ayetten “sana tokat atana öbür yanağını dön” cümlesi, savaş anlamlı kılınmak istendiğinde cihatı öven ve gerekli gösteren ayetlerin vurgulanması gibi. Hemen her konuda, ki buna türban takılması da dahil, her iki taraf da kendi hakkılığını savunmak için Kuran’dan alıntı yapabiliyor, peki dinen doğru olanı nasıl bileceğiz?

Bu soru işaretine Amin Maalouf da parmak basıyor ve Ölümcül Kimlikler’de şunu yazıyor:
“Aynı kitaplara dayanarak köleliği içinize sindirebilir ya da mahkum edebilir, ikonaları yüceltebilir ya da ateşe atabilirsiniz, şarabı haram kılabilir ya da hoş görebilir, demokrasiyi ya da din devletini savunabilirsiniz; bütün insan toplulukları yüzyılların akışı içinde şimdiki uygulamalarını doğru göstermişe benzeyen kutsal ayetler bulup çıkarmayı bilmişlerdir. İncil’i benimseyen Hıristiyan ve Yahudi toplumların “asla öldürmeyeceksin”in idam cezalarına da uygulanabileceğini söylemeye başlamaları için iki ya da üç bin yıl geçmesi gerekmiştir, yüzyıl sonra bize herşeyin kendiliğinden geliştiği söylenecektir. Metin değişmiyor, değişen bizim bakışımız. Ama bu metin dünyadaki gerçeklikler üzerinde ancak bizim bakış açımız aracılığıyla etkili olabiliyor. Bu bakış her çağda bazı cümleler üzerinde duruyor ve diğerlerini görmeden atlıyor. Bu nedenle, Hıristiyanlığın, İslamın ya da Marksizmin “gerçekte ne dediği” üzerinde kendini sorgulamak bana yararsız görünüyor.”

Kaç kimliğimiz var? Sıralaması nedir?

Öncelikle beni Amin Maalouf’un Ölümcül Kimlikler adlı kitabı ile tanıştırdığı için Evren’e teşekkür ediyorum. Diğer kitapları gibi roman değil, toplumların neden etnik kimlikleri veya dinleri uğruna savaştıklarını ve neden bireylerin bu değerlerini canlarından önemli tuttukları üzerine denemeler içeren bir kitap diyebilirim.

Bir insanın kaç kimliği olduğu ve bunlara verdiği önem ile başlıyor kitap. Çarpıcı bir örnek olarak Saraybosnalı bir insan verilmiş. Bu insanın 1980 yılında kendisini öncelikle bir Yugoslav olarak tanımlayacağı, yıllar sonra Bosna-Hersek Özerk Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu ve Müslüman geleneğinden geldiğini söyleyeceği, savaş zamanı her şeyden önce Müslüman olduğunu söyleyeceği ve günümüzde Boşnak olduğunu ve ülkesinin gelecekte bir zaman Avrupa Birliği üyesi olmasını umduğunu belirteceğini söylüyor Maalouf. Buradan hareketle insanın bir kimliği olmadığını, din, dil, etnik kimlik, gelenekler, sosyal çevre, yaşam tarzı gibi çeşitli konularda farklı aidiyetlere sahip olduğunu ve günün şartlarına göre bu aidiyetlerin önem sıralamasının değiştiğini vurguluyor. Kendisinin de Lübnanlı bir Arap, bir Hıristiyan ve bir Fransız olması gibi.

Aidiyetin güçlenmesi tehdit altına girmekle doğrudan ilgili. Türkiye’deki Kürt sorunu ve dindarlık tehditlerini örnek alırsak:
- Eğer insan dinini tehdit altında görüyorsa öncelikle dini birlikteliğe bağlı kalır: Kurtuluş savaşına Kürtlerin katılması ve sonrasında siyasi alanda da işgalci kuvvetlere karşı durulması
- Eğer insan etnik kimliğini tehdit altında görüyorsa bu kimliğini: Kürtlerin, sayıları bugün azalmış olmasına rağmen ‘Kürt yoktur, Kürtçe yoktur’ diyen veya kültürel hakların verilmemesini savunan Türk milliyetçilerine karşı ‘önce etnik kimliğimiz’ demeleri
- Eğer insan yaşam biçimini şeriat tehdidi altında görüyorsa laik kimliği ön plana çıkar ve diğer aidiyetleri gözetmeksizin bunu savunur.
- Ve günün birinde Türkiye’deki herkesi korkutan önemli bir dış tehditle karşılaşılırsa, tüm vatandaşların dindarlık ve etnik kimlik gözetmeksizin vatanseverlik kimliklerinin ön plana çıkacağı gibi.

Ben de şu an için kendi aidiyetlerimi önem sıralamasına soktuğumda şunları gördüm:
1) Doğaseverlik/insanseverlik: Yani çevre kirliliği, insan haklarının ihlali gibi konularda sebep ülkem, milliyetim, dinim v.s. gibi aidiyetlerimi ikinci plana atıp dünya ve insanlığın iyiliğini düşünme. Örneğin bir ideal uğruna tetikçi ya da intihar bombacısı olmama, vatanım milletim deyip doğanın ağzına etmeme, insanlara işkence etmeme.
2) Vatanseverlik: Ülke bütünlüğü ve halkın can güvenliği söz konusu olduğu durumlarda, etnik kimlik, siyasi görüş, din farkı gözetmeksizin bunu savunma
3) Yaşam tarzı, özgürlük, modernlik: Din tehdidi, darbe tehdidi gibi durumlarda yani yaşamsal aktiviteleri, hareket ve düşünce özgürlüğünün kısıtlanacağı durumlarda buna karşı çıkma. Bu konuda aynı fikirde olunanlarla veya en azından şiddete başvurmadan bunu tartışabilen uygarlıkta insanlarla dil, din, ırk farkı gözetmeksizin beraber olma.
4) Etnik kimlik: Türk olma. Yukarıdaki insani, vatani ve yaşama dair öncelikleri ciğnemeyecek derecede milliyetçiyim. Burada vatan olarak Türkiye’yi, milliyetçi derken de Türk ırkından olmayı kastettim.
5) Dini kimlik: Müslümanlık. Kişisel olarak dini inancım yok ama kültürel olarak Müslüman bir toplumda yaşamaktan ileri gelen geleneklere, ahlak kurallarına bir nebze bağlıyım. Yani Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasında benim için fark yoktur diyemiyorum.

Maalouf’un dediği gibi hayatlarımızda (kişisel veya dış kaynaklı) sarsıcı değişiklikler olursa bu öncelikler değişebilir. Mesela Türkiye’de olmaktan dolayı hem devlet hem millet tarafından kazık yediğim hayal kırıklığına uğradığım bir durum oluşursa vatanseverlik ikinci sıradan aşağı düşebilir veya bir gece vahiy gelir de dindarlaşırsam “Evvela Müslümanım” diye gezinmeye başlayabilirim :)