28 Ocak 2008 Pazartesi

Kutsal kitaplar net konuşmazlar

Liseden beridir dinle ilgili tartışmalarda, savunulan farklı/zıt görüşler için Kuran’dan alıntı yapılarak destek aranmasına şaşırırım. En basitinden barışı vurgulamak için falanca ayetten “sana tokat atana öbür yanağını dön” cümlesi, savaş anlamlı kılınmak istendiğinde cihatı öven ve gerekli gösteren ayetlerin vurgulanması gibi. Hemen her konuda, ki buna türban takılması da dahil, her iki taraf da kendi hakkılığını savunmak için Kuran’dan alıntı yapabiliyor, peki dinen doğru olanı nasıl bileceğiz?

Bu soru işaretine Amin Maalouf da parmak basıyor ve Ölümcül Kimlikler’de şunu yazıyor:
“Aynı kitaplara dayanarak köleliği içinize sindirebilir ya da mahkum edebilir, ikonaları yüceltebilir ya da ateşe atabilirsiniz, şarabı haram kılabilir ya da hoş görebilir, demokrasiyi ya da din devletini savunabilirsiniz; bütün insan toplulukları yüzyılların akışı içinde şimdiki uygulamalarını doğru göstermişe benzeyen kutsal ayetler bulup çıkarmayı bilmişlerdir. İncil’i benimseyen Hıristiyan ve Yahudi toplumların “asla öldürmeyeceksin”in idam cezalarına da uygulanabileceğini söylemeye başlamaları için iki ya da üç bin yıl geçmesi gerekmiştir, yüzyıl sonra bize herşeyin kendiliğinden geliştiği söylenecektir. Metin değişmiyor, değişen bizim bakışımız. Ama bu metin dünyadaki gerçeklikler üzerinde ancak bizim bakış açımız aracılığıyla etkili olabiliyor. Bu bakış her çağda bazı cümleler üzerinde duruyor ve diğerlerini görmeden atlıyor. Bu nedenle, Hıristiyanlığın, İslamın ya da Marksizmin “gerçekte ne dediği” üzerinde kendini sorgulamak bana yararsız görünüyor.”

Hiç yorum yok: